MEHMET BAYKAN "ÖZEL"

 
KONYASPOR'UN KÖTÜ GÜN DOSTU: MEHMET BAYKAN
 

Konya’nın yetiştirdiği önemli spor adamlarından Spor Genel Müdürü ve TFF Başkanvekili Mehmet Baykan, “Her şeyden öne bir Konyalı olarak, Konyasporlu olarak, Konyaspor’un kötü gün dostu olduğumu ifade etmek istiyorum” diyor.

Konyaspor’un kötü gün dostu: Mehmet Baykan

 

Her yaştan Konyalının yakından tanıdığı, ismini duyduğunda dikkat kesildiği, Konyaspor sevdalısı, spor kültürü ailesinden kendisine ulaşan ve bu şehrin önemli spor markalarından biri olan Spor Genel Müdürü Mehmet Baykan, Konyaspor anılarını 100. yılında Konyaspor için özel olarak hazırlanan 10’LAR Dergisi ile paylaştı.

 

Spor Genel Müdürü ve TFF Başkanvekili Mehmet Baykan’ın Konyaspor ile ilgili anıları satırlara sığmayacak kadar çok… Tarihe not düşmek adına 100. yılında Konyaspor’u konu alan dergimizde Konyaspor’u Mehmet Baykan’dan anıları ışığında dinledik. Tamamen kendi cümleleriyle Mehmet Baykan’ın hatıralarını, 100. yıla ilişkin fikirlerini ve Konyaspor sevdalılarının gönüllerinden geçen şampiyonluğa ulaşabilmenin kriterlerini paylaştı.

 

Ben öncelikle Konya Yenigün Gazetesi Sahibi Mustafa Arslan ve Konya Yenigün Gazetesi ailesine Konyaspor’un 100. yılında böyle tarihe geçecek nitelikte güzel bir çalışmaya imza attıkları için teşekkür ediyorum. Erinmemişsiniz Konya’dan Ankara’ya kadar gelmişsiniz ki, bu işinizi nitelikli bir şekilde yapma gayretinizin göstergesi.

 

KONYA, CUMHURİYET ÖNCESİ DÖNEMDE DE SPOR ŞEHRİ

Konya, Selçuklu’nun başkenti, Osmanlı’nın şehzadeler şehri. Konya, Cumhuriyet’in de önemli şehirlerinden bir tanesi. Bu perspektiften bakarsanız, siyaset, coğrafya, ekonomi anlamında Türkiye’nin ağırlık noktasında ne kadar Konya varsa, spor alanında da o kadar Konya var. Bizim elimizde Türk Tarih Kurumu’nun çıkardığı bir kitap mevcut. Burada, Konya’da Cumhuriyet öncesi dönemde de çeşitli sporların yapıldığına dair dokümanlar var. Fotoğraf arşivlerimize de bakıldığında Cumhuriyet döneminde farklı birçok branşta Konya’da sportif faaliyetlerin yürütüldüğünü gösteren fotoğraflar var. Bunlar birer resmi belge.

 

Tabi Konyaspor özeline indirgediğimizde bugünkü Konyaspor’u oluşturan kıvılcımlar diyebileceğimiz iki takımlardan bir tanesinin kuruluş tarihi 1922. Bundan yola çıkarak Ahmet Şan yönetiminin olduğu dönemde kulübün kuruluş tarihi 1922 olarak düzeltilmişti. Bu da hüsn-ü kabul gördü. Hatta 2. Lig’deki kulübümüzün ismi 1922 Konyaspor oldu.

 

Konyaspor’un 100. yılı bir milat. Her Konyalının ve her Konyasporlu’nun da kendine göre bir miladı var. Bizim için bu milat 1981’den önceki yani birleşmeden önceki İdmanyurdu ve Konyaspor takımlarının olduğu dönem. Aklımızın yeni yeni ermeye başladığı zamanlar. 3. Lig’den 2. Lig’e yükseldiğimiz bir dönemdi hatırladığım kadarıyla. Ama hangi takım yükselmişti onu tam hatırlamıyorum. Babam beni stada götürmüştü. Şampiyonluk kupasının alındığı törenler vardı. Kapalı tribünün stattan bakınca sağ tarafında, protokol tribününün sol tarafında yeşil beyaz ya da siyah beyaz toplar atılmıştı. Konya ağzıyla laylon toplardı. O gün çok güzel bir tablo çıkmıştı ortaya. Bir de stadın büfelerinde simit ve ayran satılırdı. Başka bir şey olmazdı. Orada simit ayran yemenin tadı başkaydı.

 

‘İDMANI İZLEMEYE GİDİNCE ANNEMDEN DAYAK YEDİM’

Bizim evimiz Çaybaşı Mahallesi’ndeydi. Stadyuma 15-20 dakikalık yürüme mesafesinde yani. Ama o günün şartlarında yanında baban ya da bir büyüğün olmadan top sahasına gitmek kolay değildi. Bir gün mahalledeki abilerle yıkılan 100. Yıl Spor Salonu’nun olduğu yerde yapılan Konyaspor antrenmanına gittim. Döndüm akşam saatlerinde. Babam dükkandan gelmeden anneme yumurtladım, idmanı izlemeye gittiğimi söyledim. Dövmeyeceksin diye de annemden söz aldım. Ama annem babam gelmeden başka bir şeyi bahane ederek dövdü beni. Mesele stadyuma gitmek değil, ilkokul talebesi bir çocuğun mahalleyi terk etmesiydi.

 

‘HAFIZ AMCAM, HAFIZ ARKADAŞLARIYLA STADYUMDA NAMAZ KILDI’

Tabi yavaş yavaş palazlandıkça top sahasına gitmelerimiz de arttı. Rahmetli babam da rahmetli amcam da İdmanyurdu’nu tutardı. Ama ben Konyapor’lu oldum. Spor kültürü aslında bizim ailemizin genlerinde var. Daha aklım yeni yeni ererken babam beni stada götürürdü. Hatta rahmetli amcam Hafız Emin Baykan hafız arkadaşlarıyla İdmanyurdu maçlarına gidip vakit namazı geçiyorsa tribünün üstüne çıkıp ceketlerinin üzerinde namaz kılarlardı.

 

‘İDMANYURDU, AMCAMA SİGARAYI BIRAKTIRDI’

Bizim Çaybaşı’nda oturduğumuz evde amcamlar ve halamlar da vardı. Vega marka yassı pille çalışan bir radyomuz vardı o zamanlar. Bu radyo, 4 evin arasında dolaşırdı. Ama Pazar günleri bu radyo mutlaka rahmetli amcamda olurdu, maç dinlemek için. Öyle anbean maçları takip edebileceğin bir fırsat yok. Çarşıya gidersen o zamanlar yayın yapan Yenimeram, Yenikonya, Türkiye’de Yarın gazetelerinden birinin önüne gidip cama asılan sonuçlara bakman gerekirdi. Ya da akşam radyodan maç sonuçlarını beklemeniz gerekirdi. Rahmetli amcam İdmanyurdu, Aydın’da oynuyorken kendi kendine bir söz verdi. Aydın’ı yenerse İdmanyurdu ligde kalacak, aksi sonuçta düşecek.

 

İdmanyurdu yenerse sigarayı bırakacağını söyledi. O zamanlar 30-35 yaşlarında. Akşam radyoyu pürdikkat dinledi. İdmanyurdu’nun ligde kalacak sonucu aldığını öğrenince son sigarasını içti ve sigarayı bıraktı. Yani böylesine spor kültürüyle iç içe bir aileyiz.

 

Ortaokulu Mevlana Ortaokulu’nda, liseyi Teknik Lise’de okudum. Biraz daha büyüyünce tabi mahalleye sığmaz olduk. Delikanlılığın vasıfları içinde sinemaya gitmek, maça gitmek vardı. Bir taraftan da gıptayla baktığımız isimler vardı. Bir tanesi bizim Recep Çınar. Hem top oynuyor, hem Yenimeram Gazetesi’nde köşe yazıyor, fotoğraf çekiyor… Yanlarına yanaşmak bile mesele.

 

‘TOPU TERCİH EDERSEN, EVİ TERK ET!’

Bizim muhitten çıkan rahmetli Burhan Yüceaktaş, Salim Dalyan gibi isimler de vardı. Benim amcaoğlum Ahmet Baykan da bu spora yatkın isimlerden biriydi. 35-40 kişinin içinde İdmanyurdu takımına seçildi. İyi sağ açıktı. Birkaç antrenmana gitti amcamdan kaçak. Sonra amcam farkına vardı. ‘Ya dükkan, ya top. Topu tercih edersen evi de terk et’ dedi.

 

Ben ortaokulda atletizme başladım. Ailem izin vermedi. Lise yıllarında Salim Koçak, Konya Şehir Tiyatrosu’nu kurdu. Ben o tiyatroya seçildim, aile meclisi toplandı. Rahmetli amcam ‘Yarın yeğenin ne iş yapıyor diye sorduklarında artist mi diyeceğim’ dedi ve oradan da uzaklaştık. Rahmetli babama hep takılırdım, ‘Koşturmadın, tiyatroya izin vermedin, ben de ilk fırsatta başkan oldum’ diye.

 

‘HALAMIN DUALARIYLA MAÇ BERABERE BİTTİ’

Tabi sonrasında bizim aileden amcaoğlum Ahmet abim Taşkentspor’da oynadı. Hala çocuklarım Ahmet Çakıcı Araplarspor ve Taşkentspor’da oynadı. Celalettin Çakıcı, Araplarspor’da oynadı. İki Ahmet’in Taşkentspor’da Celalettin’in Araplarspor’da oynadığı ve benim de yönetici olduğum bir maç var ki unutulmaz. İki kardeşten biri sol bek, biri sağ açık oynuyor. Bu maçın iki hafta boyunca evde tantanası oldu. Halamın dualarıyla maç berabere bitti. Kim yenerse evde sıkıntı doğacaktı.

 

‘BİR EŞOFMANIM VARDI, GİYMEK AYRI DERT, ÇIKARMAK AYRI DERT’

Her dönemin kendine göre özellikleri var. O gün 2 ve 3 nolu sahalar vardı. 2 nolu sahayı Konyaspor antrenman yapardı. 3 nolu sahada amatör küme maçları oynanırdı. Ben 1995 yılında İl Temsilcisi olduğumda 1. Amatör Küme, 2. Amatör Küme, A Genç ve B Genç vardı. Yani 18 yaş, 16 yaş. Şimdi tüm yaş kategorilerinde ligler var. Bu fakir millet dönüp lokmasını kazanmaya çalışmaktan spora vakit ayıramıyordu. O yüzden bu kadardı lig. Babamın ortaokulda bana aldığı eşofmanın paçaları lastikliydi. Artık iyice küçülmüştü. Ayaklarımdan zor girip çıkıyordu. Babama bunu değiştirelim, yenisini alalım diyemezdim. İlk defa eşofmanın vardı o da dersten dolayıydı. Giymek ayrı dert, çıkarmak ayrı dertti. İnşallah milli olursun demişti Saray Çarşısı’nda eşofmanı aldığımız yerin sahibi. Milli olduk ama spor müsabakalarında değil, bugün geldiğimiz konumla olduk.

 

‘AMCAOĞLUM İDMANYURDU KONYASPOR’A YENİLİNCE HIRSINDAN AĞLADI’

İki oda bir mabeyinden oluşan evimizin hayatında (bahçesinde) kendi kendime Konyaspor olup İdmanyurdu’na gol atıyorum. Yıllar sonra İdmanyurdu ile Konyaspor’u aynı gruba verdiler. İki maçı da Konyaspor kazandı. Hele ikinci maç, golün birini Yavuz, birini de Mustafa Bakım attı. Amcaoğlum İdmanyurdu takımını tutuyor dedim ya, onu öyle bir kızdırdık ki hırsından ağlamaya başladı. Tabi sonra pişman olduk. Zaten sonrasında 12 Eylül oldu ve birleşme süreci başladı.

 

‘TAKIMLARI BİRLEŞTİREN EN ÖNEMLİ GÜÇ DE KONYA BASINIYDI’

Rahmetli Konya Valisi Kemal Katıtaş’ın takımların birleşmesinde büyük katkısı olduğu gibi o dönemin spor gazetecilerinin de büyük katkıları vardı. Rahmetli Galip Yenikaynak, Sabit Horasan, Recep Çınar, Hüseyin Oğuz… Sporla ilgisi olsun olmasın herkes sahip çıktı bu duruma. Ahmet Sarı, Ahmet Eser, İbrahim Sur, Nail Bülbül de yine hatırıma gelen isimler.

 

Ben 1988 yılında Taşkentspor’u kurup yönetici olunca spor alemiyle daha çok iç içe olmaya başladım. Sahadan çok masada oldu benim spor mücadelem. Bir Erzurumspor deplasmanımız var ki Konyaspor’da anlatamam. Ben güya oradan Elazığ’a gideceğim, maç bitti bir taş yağmaya başladı. Kendimizi otobüslere zor attık.

 

GELİNİ GELİNLİĞİYLE MAÇA GETİREN DAMAT

Benim gençlik yıllarımda akranlarımız düğünlerini bile Konyaspor maçına göre planlar, maç varsa düğün yapmazlardı. Ben kendi düğünümü ona göre ayarladım mesela. Mesela gelinle koltuk olup düğünün hemen ardından maça gelen çok kişiyi gördüm ben tribünlerde. Maça gidemezsek içimizde yara olur kalırdı.

 

‘O GÜN BÜTÜN KONYA SANKİ BENİ KONUŞUYORDU’

Ahmet Efendi Çarşısı’nda dükkanımız vardı. Her sabah oraya 5-6 tane gazete gelirdi. Çevredeki esnaf gelir gazeteleri okur, spor sayfalarını daha dikkatli okur, sonra kritikler yapılırdı. Yani gelen gidenin haddi hesabı olmaya başlardı. Müşteri gelse içeri giremezdi. Ben bir süre sonra amcaoğluyla bozuşmak pahasına gazeteleri saklamaya başladım. Müşteri gelecek ki mal satıp para kazanacağız. Tabi buradan şu sonuç da çıkıyor, medya, gazete o zamanlar daha kıymetliydi. Taşkentspor’un başkanıyken cesaretimi toplayıp tam hatırlamıyorum ama bizim yerel gazetelerden birine açıklama yaptım. Ertesi gün kendimi gördüm gazetede. O gün bütün Konya sanki beni konuşuyordu.

 

‘ASLOLAN KONYASPOR’UN BAŞARISI’

Şimdi günümüze doğru gelecek olursak, sonraki yıllarda ASKF Başkanlığımız, Konyaspor’da yöneticiliğimiz oldu. 2003-2004 sezonunda Mehmet Köseoğlu’nun başkanlığında şampiyon olan Konyaspor’un yönetiminde benim de adım vardı.

 

Tabi ki Konyaspor’un Süper Lig’de olması bizim için en önemli hususta. Konyaspor’un spordaki yükselişiyle benim kendi alanımdaki yükselişim eş zamanlı oldu. Türkiye Futbol Federasyonu yönetiminde Süperlig’de takımı olan bir ilden olmak çok önemlidir. Tabi bizim amatör spor uğraşımızın da TFF’de görev yapmamızda çok büyük etkisi oldu. Anadolu’da yaşayan ve TFF’de görev alan insan sayısı parmakla sayılacak kadar azdır. Dolayısıyla bu süreçler içerisinde Konyaspor’un zaman zaman uzun süren Süperlig deneyimi, inişli çıkışlı grafikler sergilediği dönemler de artık geride kaldı. 2013-14 sezonundan bu yana ciddi anlamda kemikleşmiş bir yapı söz konusu. Şehir de bu durumu kabullendi, sahası, spor altyapısı ve taraftarıyla…

 

Uzun yıllardır bu camianın içerisindeyiz. Futbol ya da kulüp anlamında değerlendirme yaparken şehrin ekonomisini ilk sıraya koymak gerekir. Şehrin ekonomisi bu tür değerlerin oluşmasındaki en temel ögedir. Bakın Konyaspor Türkiye Kupası ve Süper Kupa’yı aldığı sezonun bir sonrasındaki sezon çok büyük hüsran yaşadı. Küme düşmekten son maçta kurtulmuştur. Anadolu’da Şampiyonlar Ligi oynayan şehirlere baktığınız zaman Bursa’nın hangi noktaya geldiğini biliyoruz. UEFA’da oynayan Malatya’nın, Samsun’un hangi noktaya geldiğini biliyoruz. Büyük sıkıntılar yaşadılar. Şöyle demek lazım, Ahmet Efendi Çarşısı’nda 60 metrekare dükkanı olan adamın Meram’a villa yaptırması gibi… Evet yaptırır o villayı ama elde avuçta bir şey kalmaz, sermayeyi tüketir.

 

‘KONYASPOR KENDİ DEĞERLERİYLE GÖNÜLLERDEN GEÇEN HEDEFE ULAŞABİLİR’

Konyaspor’umuzun 2004 yılında ciddi bir altyapı planlaması oldu. Sonrasında altyapı takımlarının ciddi başarıları geldi. Ve Konyaspor, transfer yasağı cezası yediği 2 yılda da o altyapının sayesinde ayakta durdu, Süperlig’e çıktı. Eskişehir’de Manisa’yı yenerek Süperlig’e çıkan Konyaspor’un kadrosundaki 5 futbolcu altyapıdan çıktı. Bunun pilot takımı da var. 16-17 yaş takımlarından Milli Takımlar’a çok futbolcu gidiyor. Ama bunları Konyaspor’a taşıma konusunda biraz sıkıntı yaşayabiliyoruz. Bu doğrultuda İlhan Hoca’yı da cesaretinden dolayı tebrik ediyorum. Futbolcuları da cesaretlendirmek lazım. Gerek 1922’de gerekse Konyaspor’da süre alıp pişmeleri lazım.

 

Konyaspor’un 100. yılda yapacağı planlama, ürettiği değerlerle telaffuz edilmeyen ama gönüllerden geçen hedefe ulaşmak olmalı. Yoksa şampiyon olsanız dahi kadronuz Şampiyonlar Ligi’ne yetmez, yine borçlanırsınız. Tahir Akyürek Bey’in 2004 yılında ortaya koyduğu UEFA hedefine Konyaspor 10 yıl sonra ulaşabildi. Bu, yaşadığımız durumun ve olması gerekenin en güzel örneği. Yani birden bire 100. yılda şampiyonluğa oynayacağız diye bir şey yok.

 

Ben netice itibariyle her şeyden öne bir Konyalı olarak, Konyasporlu olarak, TFF Başkanvekili olarak, Genel Müdür olarak nerede durduğumu biliyorum. Ben Konyaspor’un kötü gün dostuyum.

 
Rasim Atalay-Konya Yenigün Gazetesi/10'lar Dergisi Röportajı

25.11.2021