| 
				 
				
				‘Zeki dayı 
				biraz mal alacağım, bir iki esnaftan da aldıklarım var ha beni 
				dükkâna 
				bi atıversen...’ 
				diye lafa girdi Bakkal Himmet, selam kelam hal hatırdan sonra. ‘Olur’ 
				diye cevap verdi, ‘Senin oradan da Meram’a geçeyim hem Hafız 
				Osman ağabeyi ziyaret ederim hem de Tavusbaba’da ikindi namazını 
				kılarım ardından da.’ 
				 
				Himmet yıllarca Akyokuş’u beklemiş, küçük bakkal dükkânında mahalle sakinlerinin yanı 
				sıra göğüs hastalıkları hastanesine gelen hasta ve hasta 
				yakınlarına satış yaparak nafakasını çıkartmaya çalışmıştı. 
				Şehrin ileri gelenlerinin gayreti ve devletin gereken adımları 
				atması ile Selçuk Üniversitesi gelişme sürecine girip hastane 
				Tıp Fakültesine çevrilince Akyokuş hareketlenmiş Himmet’in 
				bakkal dükkânı da gelişime ayak uydurarak 
				market olmuş ve daha önce aldığı malların parasını aylarca 
				ödeyemezken, daha sonra bütün toptancılar mal satmak için 
				peşinde koşar hale gelmişti. Allah’ı var bu dönüşüme rağmen eski 
				günlerde paralı parasız kendisini hiç boş çevirmeyen Zeki dayıya 
				toptancılar çarşısına her gelişinde uğramayı ihmal etmez mutlaka 
				ondan alışveriş yapardı. 
				 
				Liste yazıldı hesap çıkartıldı koliler üç oturaklı Pejo 504’ün 
				bagajına atıldı ve Himmet diğer esnaflardan alışverişini 
				tamamlamaya giderken cumartesi olanlar aklından geçmeye başladı. 
				Dükkânın 
				arka tarafında çerçilik yapan Doğanlar Mahallesi eşrafından 
				müşterilerine mal yazarken yazıhaneden oğlunun yükselen sesi ile 
				irkildi. 
				
				
				‘Allah 
				Allah’ dedi kendi kendine, ‘Az önce Pazar Çantacısı 
				Dursun girmişti içeri niye bağırıyor ki bizim oğlan?’ 
				
				
				Hemen ön 
				tarafa yürüyerek yazıhaneden içeri girdi. ‘Ne bağırıyorsun 
				oğlum hem de Dursun amcana?’ Günlerden cumartesiydi ve tüm 
				esnafta olduğu gibi haftalık hesap günüydü. Evinde pazar çantası 
				dikerek siparişe bile gerek duymadan kendi dükkânı gibi mal getiren birçok yerli 
				imalatçı gibi cumartesi tahsilatına gelmişti anlaşılan. 
				
				
				‘Baba bu hafta 
				biraz sıkışığız pazartesi çekler var haftaya fazla para verelim 
				dedim ama Dursun amca dinlemiyor parada para diyor’ 
				ifadelerinin ardından, ”Ver sen kasada ne varsa vardan yoktan 
				ihtiyacı vardır adamın’ diye cevap verdi oğluna. 
				
				
				Bunu fırsat 
				bilen satıcı, ‘Bütün hesabı kapatın’ diye bir daha 
				yüklendi. Oğluna baktı bir şeyler söylemeye çalışıyor ama 
				yutkunuyor gibiydi. ‘Ne oldu oğlum?’ dedi ‘Ver işte, 
				pazartesiye Allah Kerim.’ 
				
				
				‘Ben bütün 
				hesabını kapatacağım bir daha da bu adamın malını satmayalım 
				baba’ diyen oğluna ters ters bakarak sinirli bir şekilde 
				cevap verdi. 
				
				
				‘Bunca 
				yıllık dostumuzun malını niye satmayacak mışız?’ Baba oğul 
				arasında sinirler iyice gerilirken çantacının bütün alacağımı 
				ödeyin ben gideyim ısrarı devam edince yılların esnafı bir 
				şeyler döndüğünü hissetti. 
				
				
				‘Ne oldu da 
				sen bağırıyorsun?’ diye oğluna bir kez daha sordu. 
				
				
				‘Baba eski 
				dostluğunuzdan dolayı söylemeyeyim’ diye çok dayandım ama 
				günah benden gitti. ‘Dursun amca haftaya verelim dediğimde 
				öde arkadaş paramı diyerek masaya yumruk vurdu ben de onun için 
				bağırdım yoksa amca dediğim birisine niye bağırayım!’ 
				
				
				Tanıyan 
				tanımayan herkesin saygı duyduğu, sakinliği ile tanınan Zeki 
				dayı öyle bir hiddetlendi öyle bir sinirlendi ki, ‘Atın bu 
				adamın mallarını üç tekerlisine kalan alacağını da ver kapat 
				hesabını’ diye talimat verdi. 
				
				
				Fakat öfkesi 
				geçecek gibi değildi! ‘Benim ekmek tekneme nasıl yumruk 
				vurursun sen adam?’ diye üstüne yürüdüğü gibi güya yılların 
				dostunu kolundan tuttuğu gibi kapı dışarı etti. 
				
				
				‘Bir daha 
				geçme benim dükkânımın 
				önünden görünme bana’ 
				diye de ekledi. 
				Bakkal Himmet pazar gününü zor geçirmişti. Her hafta olduğu gibi 
				Muhacir Pazarı’na gidip gelmiş canı sıkkın olduğu zamanlarda hep 
				yaptığı gibi bahçede daha çok çalışmış her haftanın iki katı 
				fidan keserlermiş ama bir taraftan öfkesi diğer taraftan dost 
				bildiği hep desteklediği birisinin yaptığı karşısında üzüntüsü 
				geçmek bilmemişti. 
				 
				Rahmetli ağabeyinin hafızlık arkadaşı Tavus Baba Cami’nin imamı 
				olan Hafız Osman Hoca’nın aynı zamanda Meram son durakta 
				babasından devraldığı bakkal dükkânı da vardı aynı zamanda. 
				
				
				Hoca pek dükkânda durmazdı ama hocayı sevip 
				sohbetinden istifade etmek isteyen İslam Enstitüsü 
				talebelerinden bazıları dersten çıkıp gelirler müşteriler ile 
				ilgilenirlerdi. Eskinin bakkalı yeninin marketçisi Himmet’in 
				teklifi ile daraldığı canının sıkkın olduğu kimi zamanlarda 
				yaptığı gibi geçmeyen üzüntüsünü can sıkıntısını Osman Hoca ile 
				paylaşmak ve Meram havası almak aklına düşmüştü. 
				
				
				Namazı 
				kıldıktan sonra hücrede biraz dertleşiriz o tarafa gitmişken 
				Tavus Baba, Cemal Ali Dede, Hoca Ahmet Fakih,  Ateşbaz-ı Veli 
				türbelerini de ziyaret eder birer Fatiha okurum diye düşündü. 
				Düşünüyordu düşünmesine de bu arada bir iki esnafta malım var 
				onları da götürür müsün diyen Himmet ‘Bir de şuraya uğrayalım’ 
				deyince aklı başına geldi. 
				
				
				Bir iki derken 
				Himmet’in şuraya da uğrayıverelim dediği dükkân 
				sayısı ha bire artıyordu. 
				
				
				‘Ülen oğlum 
				uğrayalım dediğin ile beşinci dükkân olacak arabada yer kalmadı 
				zaten sen ne yapıyorsun?’ 
				diye çıkıştı. 
				
				
				Himmet 
				dökülmeye başladı, ‘Dayı son zamanlarda işler iyi olup 
				elimizde para çoğalınca akşamları Arapoğlu Makası'na fazla 
				takılmaya başladık. Malum oralarda biraz masraflı...’ 
				diyerek mahcup bir tavırla devam etti. 
				
				
				‘Esnafın 
				parasını geciktirir olduk. Öyle olunca da veresiye mal alamaz 
				oldum’ Direksiyonda goca Zeki dayı arabası ile kapısının 
				önüne yanaşan komşuların bana yeniden itimat getirip hemen 
				istediklerimi arabaya attılar. Şimdi anladın mı mevzuyu? 
				 
				Biraz canı sıkılsa da cevap hoşuna gitmişti. ‘Ülen Himmet 
				dedi kendimi uyanık bilirdim amma sen benden uyanık çıktın. 
				İkindin yaklaştı cemaati kaçıracağız. Kapat kapıyı gidelim artık 
				Akyokuş’a’…  |