Cadde asfaltta olsa artık su akmaz olan kanal
etrafında bulunan toprak birikintileri ile birleşince öyle bir
toz üretirdi ki az bir rüzgâr esse dahi evlerin camları berbat
olur bahçelerde kurumaya asılmış çamaşırlar yeniden yıkanmak
zorunda kalınırdı Uzunharmanlar da. Yaz günü evlerinin önünde
komşu çocukları ile oyun oynayan çocuklar sokağa çıkarken sakın
ha toza batma diye
tembihlenselerde
akşama toz böcüsü olarak eve dönüşte annelerinden
nasiplendikleri cennetten çıkma sonrasında kendilerini içinde su
varsa
avar
sulamada kullanılan havuzlara yoksa hayatlarda bulunan çeşme
başlarına atarak temizlenmeye çalışırlardı.
Tabi
havuz sefası için bir de dede izni gerekli olup bunu göze
alamayanlar ya da dedesini takmayanlar cumburlop suya atlar ülen
eşşoğlueşşekler
gene mi havuza girdiniz birazdan babalarınız gelecek size bir
dayak çektireyim de görün diye bağırıp koşarak gelen dedeye
yakalanana kadar da adeta Alanya İncekum plajındaymış gibi
havuzun keyfini çıkartırlardı. Ne hikmetse babaya şikayet hiçbir
zaman yapılmazdı ama korkusu bile birkaç gün havuzdan uzak
durulması için yeterli olurdu.
Aylardan temmuz olmuş şehre sıcaklar iyice
çökmüştü. Uzunharmanlar’ın sıcağı da tozla birleştiğinden midir
nedir bir başka olurdu ha. Kamış çelenli duvar diplerine düşen
gölgeler bile mahallenin çocuklarına yeterli olmaz hale
geldiğinden olacak bilye oynamaya ara vermişler kim kimi kaç
bilye üttü diye aralarında muhasebe yapıyorlardı. Bir ayağı
topal olduğu için adı üç buçuk konulan mahallenin maskotu
köpekte dili dışarda yanlarına sığınmış oyun arkadaşları ile
öğlen sıcağının geçmesini bekliyordu adeta. Kimisi abi kardeş
kimisi akraba ya da komşu çocuğu beş altı arkadaş tam mayışmaya
başlamışlardı ki birden toparlanarak göz göze geldiler. “Dondurmaaaacıı,
buz gibi
dondurmaaa”
öyle aşina oldukları bir ses
tonuyduki
kulaklarına gelen üç
buçuğun
bile gözleri parlamıştı. Ana len dondurmacı geliyor dedi en
büyükleri. Oğlum gelse ne olacak hani paramı var neyle alacağız
diye cevap verdi
emmioğlusu,
daha evvelki gün annemden bakkal Topal Memeda'dan
çitlek
almak için para istedim vermediği gibi bir de tokat yedim dedi.
Tokatı
bilmem amma parayı vermediği iyi olmuş yengemin diye cevapladı
diğeri. Topal bakkal
çitleği
ölçüp verdiği çay bardağının boyunu iyice azaltmış yarısına
kadar kırmış…
Aslında para bulmanın bir yolu var dedi yine en
büyükleri olan kara oğlan. Annemin süt satışından biriktirdiği
paraları nerede sakladığını biliyorum amma şimdi eve girersem
yakalanıp akşam babam gelene kadar penceresiz odaya hapsolmakta
var.
Bu arada elinde yuvarlak dondurma fabrikası! Ve
külahların bulunduğu çanta ile biraz olsun gölge bir duvar
dibinde hem soluklanan hem de bağırmaya devam eden dondurmacının
etrafını sardılar. Satıcı önce. Müşteriler geldi diye
sevinmişken gelenlerin züğürt olduğunu anlaması uzun sürmemişti.
Çocuklar paranız yoksa yumurtada alırım bir yumurtaya bir külah
dondurma veririm deyince bir birlerine baktılar. Aynı şeyi
düşündükleri hepsinin birden kanala doğru yöneldiklerinden
belliydi. Daha biraz evler ile cadde arasında bulunan kanala
atılmış yumurtaları görmüşler soydukları bir tanesinin
dayanılmaz kokusu! Sebebiyle yemeden atmışlardı ama işte şimdi
kısmet ayaklarına gelmişti. Dışından bakınca bozuk olduğu
anlaşılmayan birkaç yumurtayı seçerek evden alıp gelmiş gibi
zavallı dondurmacıya verip karşılığında aldıkları dondurmaları
hep birlikte yemeye koyuldular.
Tabi
sırayla yaladıkları külahları biraz olsun dondurmalı bırakıp üç
buçuğun
önüne bırakmayı da ihmal etmeden…
ÜÇ BUÇUK-2
Kanala atılmış bozuk yumurtalarla seyyar
dondurmacıdan dondurma almalarının üzerinden bir hafta geçmişti.
Annelerinden tırtıkladıkları paraları birleştirip
iki külah dondurma almış ve sırayla tadına bakarak yeseler de
hiçbir şey anlamamışlardı. ‘Bozuk yumurtanın farkına
varmıştır’ korkusuyla dondurmacının yanına
yanaşamadıklarından, o gün muhtarın oğluna aldırdıkları iki
külahtaki dondurmaların gelene kadar eşit oranda yalanmış
olduğunu fark etmiş olsalar da hiçbir şey diyememişlerdi.
Çaresizlik dip yapmış ve çözüm bulmak için
kıvranıyorlardı, ‘Boşa koyuyorlar dolmuyor doluya koyuyorlar
almıyor’du. Ne kanal boyunda ne de silindir çöp varilinde
yumurta görünmüyordu. ‘Ulen oğlum bak deden posta durağına
doğru yürüyor herhalde çarşıya gidecek. Git iki buçuk lira iste’
dedi Garaoğlan arkadaşlarından birisine... ‘Vermez oğlum daha
geçen gün yirmi beş kuruş istedim elini cebine atıp gel vereyim’
dedi. ‘Yanına varınca öyle bir tokat attı ki yüzümün
kızarıklığı iki gün geçmedi’ cevabını alınca, ‘Senin
deden de amma cimriymiş aynı benim dedem gibi…’ diye gülerek
cevap verdi.
‘Buldum’
dedi emmoğlunun birisi. Edayla, ‘Ne buldun?’ diye
bağrıştı altısı birden. ‘Ne olacak dondurma parasını buldum’
‘Hani nerede?’ diye sordular. Cevap verirken gayet
kendinden emindi ‘Aha karşıda Karamanlı Kamile deyzenin
kümesinde” dedi ve planını anlatmaya başladı.
Çocuk halleri ile sorguluyorlardı, ‘Oğlum
günah olur mu acaba?’ diye birbirlerine sorup dursalar da
içlerinden birisinin verdiği fetvayla biraz olsun kendilerince
rahatlamışlardı, “Bizim en küçük biraderimiz daha akıl baliğ
değil o alır gelir yumurtaları bize, böylece günah yazılmaz…’
Ertesi sabah babalar gider gitmez buluşmak üzere sözleşip
birdirbir oynamaya başladılar.
Daha sabahın köründe eksiksiz bir araya
gelmişler, mahallede işte çalışanlar gitmiş, el ayak çekilmiş
sabah sessizliği vardı. ‘Gerçi erkenden ne işiniz var sokakta
daha kahvaltı yapmadan…’ diye anneler engellemeye kalksa da,
‘Akşam yemeğini çok yemişim birazdan gelirim ekmeğe yoğurt
veya sana yağı sürersin’ diye kapısından dışarı fırlamış ve
her zamanki buluşma noktası olan Bakkal Topal Memed ağa’nın
kapısının önünde toplanmışlardı.
Bakkal Hal’in oradaki Tekel’e varacak,
Aziziye’nin yakınındaki Zeki Dayı’dan mal alacak derken öğlene
doğru anca gelirdi. O zamana kadar da dükkânın
gölgesi sığınma ve toplanma alanıydı onlar için ama bugün başka
bir gündü ve heyecan doruktaydı. Tabi mahallenin maskotu köpek
her zamanki gibi yanlarında yamaçlarında gidiyordu.
Şimdi Dondurma harekâtını
başlatma zamanıydı. ‘Hadi bakalım bizim oğlan’ diyerek
iki büyük ağabeyle en küçükleri Karamanlıların duvar dibine
yavaş yavaş yanaştılar. Zaman zaman dışardan bahçeye yem atmak
için kullanılmak üzere duvarda açılmış deliğin önüne
vardıklarında şöyle bir etrafı kolaçan eden büyükler içeriden
yerleştirilen taşı zor da olsa yerinden oynatıp, ‘Yürü bizim
oğlan kırmadan topla gel yumurtaları’ diyerek ufaklığın
içeri girmesini beklemeden geri dönüp kayboldular.
Çok beklemelerine gerek kalmadan iki dakika sonra
‘yumurtacı’ kapının önünde görünmüştü. Tam ona doğru
koşmaya yeltenmişken tavukların sahibi Kamile Teyze’nin
ufaklığın kulağını tutmuş halde kapıdan çıktığını görür görmez
her biri bir yana çil yavrusu gibi dağılıverdi. Harekât
başarısız olmuş, tetikçi yakalanmış ve ev sahibinin önünde
evlerine doğru götürülüyordu. ‘Abla senin güççük oğlanı bizim
kümeste yakaladım’ şikayeti ile üstüne temiz bir cennetten
çıkma dayak ve daha kötüsü penceresiz odaya kilitlenip aç
bırakma cezası…
Geçtim dondurma ziyafetini o gün akşama kadar
kimse eve gidemedi. Vukuat mahallede kulaktan kulağa yayılmış
olduğundan dayak korkusundan titreyerek babalar işten gelmeden
hemen önce girilen evlerde artık şansına göre çekilen cezalar
vardı ama ortak ceza çoğunun ertesi gün sokağa çıkamaması
olmuştu.
Başarısızlığın nedeni ancak iki gün sonra ekip
yeniden toplanabildiğinde anlaşılacaktı. İki emmoğlu, ufaklık
daha duvar deliğinden içeri girmeden arazi oldukları için hemen
ardından üç buçuğun da içeri girdiğini görememişler ve bir çocuk
peşinde bir köpek ile kümese dalınca olanlar olmuş tavuklar
horozlar can havliyle gürültüyü koparınca ev sahibi kadıncağız
koşup gelerek suçüstü yapmıştı. Soğuk esprileri ile bilinen
muhtarın oğlu ‘Bizlik bir şey yok dondurmacı müşterilerinden
oldu’ deyince ‘Ulan sana böyle soğuk soğuk laf konuşma’
diye kaç defa tembih edeceğiz demeleriyle birlikte hep beraber
üstüne çullanmaları bir oldu. Sanki alamadıkları yumurta ile
yiyemedikleri dondurmanın acısını çıkartır gibiydiler… |